8 Ağustos 2015 Cumartesi

Sayısal Santreller ve başka yöntemler


Önceki yazımda yabancı menşeyli sayısal santrallerin tehlikelerinden bahsetmiştim. Bu yazıda büyük ülkelerin kullandığı başka yöntemlerden bahsedeceğim.
Öncelikle sayısal santrallerin nasıl dinlenebileceğini ortaya koymak istiyorum. Bu anlattıklarımı bizzat görme fırsatı bulmuş birisi olarak ne kadar kolay olabileceğini ifade etmek isterim. Basit bir örnek ile konuyu açacağım:

Sayısal  santraller ve onlara bağlı sayısal telefonlar ile dinleme oldukça basit ve etkili şekilde çalışmaktadır. Santraller ve telefonlara üretici tarafından veya sistemin kodlamasını çözebilen üçüncü şahıslar tarafından korsan kodlar yüklenmektedir. Bu aşamadan sonra ofisde masada duran bir telefon dünyanın herhangi bir yerinden telefon hattı üzerinden veya bir internet telefon sistemi (skype vb..) üzerinden aranarak bir böcek  haline getirilmektedir. 

Sistem şöyle çalışıyor; santrale girilen korsan kod ile telefon numarası çevirildikten sonra belirlenen bir kod girilerek amaç gerçekleştirilmektedir. Örneğin: Hedef telefon numarası +90 212 111 11 11 olsun. Korsan kod ise #12345# (bu kod korsan tarafından belirlenerek santrle kodlanmıştır.) olsun. Amerika gibi uzak bir konumda bulunan kötü niyetli korsan Skypedan +90 212 111 11 11 #**999999#** numaralarını çevirerek hedef telefonu hiç çaldırmadan, yani ofisdeki kimseye hissettirmeden, telefonun mikrofonunu açabilir ve ofisdeki sesi Amerikadaki arayan kişiye dinletebilir. Sistem bu kadar kolay çalışmaktadır.  Bu durum sayısal santraller ile yapılabilecek en basit uygulamadır. Bunlar gibi daha pek çok istihbari çalışma yapılabilmektedir. 



Network Güvenlik Sistemleri
Aynı sayısal santraller ve baz istasyonlarında olduğu gibi kuruluşlarının kullandığı network güvenlik sistem ve cihazlarında koşan yazılımlarda bulunabilecek backdoor’lar ile çok rahatlıkla hedef kuruluşlar dinlenebilir. Bu konuda özellikle kamuda nerede ise yook pahasına satılan network güvenlik sistemlerinin mercek altına alınması gerekiyor. Özellikle de, İçişleri, EGM, MİT, Başbakanlık, Jandarma, Nüfus idaresi, Dışişleri gibi kurumlar.  Kamunun satınalma birimleri konuya sadece fiyat gibi parametrelerle bakmaktadır. Bu konuda dünya çapında şaibeli firmalar bile rahatlıkla ülkemizde iş alabilmektedir. Örneğin Crypto AG adlı İsviçre kökenli firmanın İran’a sattığı cihazlarda NSA ve BND adına backdoor bıraktığı ve yıllarca bu şekilde İran’ın dinlendiğine dair ciddi yazılar olmasına devlet kurumlarında yaygın kullanıma sahiptir. Firmalar pazarlıklarda örneğin 100 bin dolarlık ürünleri 5 bin dolar gibi komik fiyatlara satabilmektedir. Devlet kurumlarının satın almacıları aldıkları hediyeler ve bu indirimler karşısında ne kadar mutlu olsalar azdır! Oysa arkadalarnda devletlerin istihbarat birimleri olan bu firmalar böylesi kolay bir dinleme operasyonu için değil para almak üstüne para verseler değer!
Pasif GSM dinleme cihazları: GSM ‘de kullanılan A5 algoritması bugün kırılmıştır. Birkaç milyon dolar değerindeki Pasif GSM dinleme sistemleri ile bir laptop ve anten aparatları yardımı ile 80 km yarı çapındaki bir alandaki GSM haberleşmesi trafiği çok rahatlıkla dinlenebilir. Hedef numaralar biliniyorsa işlem süresi daha da kısalabilir. Ankara gibi bir kentte bir otel odasından dahi GSM ile yapılan haberleşme kaydedilebilir.
Fiber Optik haberleşme alt yapısı: Haberleşmenin önemli bir kısmını taşıyan fiber kablolar bugün dinlenebilmektedir. Nitekim Amerika’nın okyanus altından geçen büyük fiber kabloları derin denizaltı operasyonu ile dinlediğine dair bilgiler internette gezmektedir. Ancak Almanya’nın elindeki imkanlar nedeni ile Türkiye için buna gerek bile duymadığını söyleyebiliriz.
İnternet Aktarım Merkezleri: İnternet aktarım merkezleri Türkiye’de değildir. Dünyanın en önemli internet aktarım merkezi Almanya-Frankfurt’tadır. Internet aktarım merkezinden suyun başını tutarak çok rahatlıkla internet veri trafiği dinlenebilir. Bu şu demektir, biz Bodrum’dan İstanbul’a dahi mail atarken, mail paketimiz büyük ölçüde Frankfurt’a uğrayıp İstanbul’a gelecektir. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi?


SİZ MERKEL’İN TAYYİP KARŞISINDA RAHAT VE ÜSTÜN TAVIRLARININ SEBEBİNİN NE OLDUĞUNU ZANNEDİYORSUNUZ? ARTIK NE MALZEME VERDİ İSE?

zayıfakım mühendisi



28 Temmuz 2015 Salı

Sayısal Santrallere Dikkat!

 Yabancı ülkelerin bizi dinlediği haberleri ortaya çıktığında uçan kuşa bile laf saydırmayı marifet sayan kişinin öyle okkalı laflar edeceğini düşünmüş merakla beklemiştim. Oysa zayıf insanlara efelenen debelenen adam sus pustu. Adamların elinde artık nasıl bilgiler varsa, mahalenin kabadayısı süt dökmü kediye döndü. Eski bir Telekom emekçisi olarak birkaç yazı ile bu dinleme konusunu irdeleyerek halkımızı aydınlatmayı amaçlıyorum:

Ülkemiz haberleşme alt yapısında kullanılan Sayısal Santraller ve Baz istasyonlarının hemen hemen tamamı yabancı menşe’li olup,  cihazlarda koşan yazılımlarda backdoor bırakılarak dünyanın her hangi bir yerinden o ülke de ki haberleşme rahatlıkla izlenebilmektedir. Hatta bunu en sık başvurulan bir metot olduğunu söyleyebiliriz.
Geniş çaplı bir dinleme operasyonunda ilk şüphelenilecek nokta  Telekom ve GSM haberleşmesinin alt yapısını yapan firmalardır. Hangi ülkelerin cihazları kullanıldığına baktığımızda Alman - Siemens, İsveç -  Ericsson, USA - Motorola, Çin  - ZTE ve Huawei, Nokia – Finlandiya, Fransa – Alcatel  gibi firmaların cihazları alt yapılara hakimdir. Alman Siemens’in ağırlığı çok fazladır. Son yıllarda Çin’liler de agresif olarak piyasaya girmektedir. Huawei çok düşük fiyatlar pahasına ihaleleri almaktadır. Kar hedefi gütmediği açıktır.
Bu şirketler ihaleleri çok düşük fiyat vererek alıyorlar. Çünkü bu bedel dinlemek için harcanacak Alman ortaklı şirketlerin ürünleri kullanılmaktadır.  Bu ürünlerdeki arka kapılar ile dinleme yapılmaktadır. Siemens’in sayısal santrallerine uzaktan bağlanarak her türlü trafiği dinleyebildiğini herkes bilir. Bedelden çok daha düşük.


Yıllarca Telekom alt yapısında kullanılan ürünlerin milli muadillerini çıkarma girişimleri hep ayak oyunlarıyla engellenmeye çalışıldı. Örneğin TELETAŞ milli santraller geliştiren bir şirket iken Fransız ALCATEL tarafından satın alınarak ustaca pasifize edildi.
Kıbrıs ambargosunun gölgesinde kurulan Teletaş, haberleşmenin ivme kazandığı yıllarda oluşan ihtiyaçları milli imkanlarla karşılamaya çalışıyordu ve bu konuda AR-GE ye büyük kaynaklar ayırıyor, çok sayıda araştırmacı personel istihdam ediyordu. Ancak birdenbire hiç beklenmedik bir şey oldu: Telekomünikasyon sektöründe teknoloji üreten, belirli alanlarda dünya pazarlarında rekabet potansiyeline sahip olduğunu gösteren ve kâr eden bu kurumun, ne olduysa, özelleştirilmesine karar verildi!
Konuya yakın kişilerin çok da gizli olmayan duyumlarına göre Avrupa Birliği’nin şartlarından birisi TELETAŞ’ın özelleştrilmesi idi.

Çağımıza adını veren bilişim sektöründe söz sahibi olabilecek bir ulusal kurum, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nin özelleştirme uygulamasında halka arzın ilk örneği olarak satışa çıkarıldı. Ancak, TELETAŞ’ın hisseleri halkın mı oldu sanıyorsunuz, ne gezer… TELETAŞ’ın küçük hissedarı olan yabancı ortak ALCATEL bütün hisseleri topladı. TELETAŞ hisseleri halka açılırken, gerektiğinde devleti söz sahibi kılacak bir “altın hisse” muhafaza edilmişti. Ne var ki, çok geçmeden bu altın hisse de ALCATEL’e devredildi.  Türkiye’de bugün 14-65 yaş arasındaki insanlarımızın her üçünden ikisi, cep telefonu kullanmaktadır. Elbette bunun bir bedeli var. Bunun bedeli ülkemizden çıkan yaklaşık 3 milyar dolardır. Eğer üçüncü kuşak mobil haberleşme teknolojisini getirecek olursak, bir o kadar daha yatırım yapmamız gerekecektir. Ne yazık ki, bu sistemlerde kullanılan cihaz ve malzemenin neredeyse tamamı ithal edilmektedir. Eğer TELETAŞ yaşasaydı, yaşatılsaydı; Türkiye olarak, telekomünikasyon alanında kendi teknolojimizi üretebilecek ve belki de bugün yabancılardan aldığımız pek çok teknolojiyi ihraç edebilecektik   / [Ulus-ötesi şirketlerin bu yönleri hakkında geniş bir analiz için bkz: E. Manisalı, Dünyada ve Türkiye’de Büyük Sermaye, Derin Yayınları, İst., 2002, cd].

Aynı şekilde Türk Telekom’un özelleştirilmesin de sorunlu ve sakat bir yaklaşım sergilenmiştir. Ülke için son derece stratejik öneme sahip  bir kurum, OGER TELECOM gibi son derece şaibeli bir geçmişi olan Lübnanlı Refik Hariri’nin firmasına satılmıştır. Değerinin çok altında satılmasının dışında aslında kritik bir kurum yabancılara satılmıştır. Hariri’nin arkasında İngiliz MI-6 ve İsrail MOSSAD olduğuna dair ciddi şaibeler vardır. OGER TELECOM yönetiminde Türk Telekom’un yaptığı alt yapı ihalelerine de bu anlamda bakmak gerektiği açıktır. Telekomun özelleştirilerek bir Yahudi menşeyli firmaya satılması da elbette tesadüf değildi. Hem de elindeki fiber optik kabloların değerinden bile daha ucuza…
Hükümet her gün İsrail’ siyasi olarak diline dolarken ülkenin en stratejik kurumlarından birisinin İsrail ile ilişkileri olan bir şirkete satması da ayrı bir bahis konusudur.

(Not: İsrail düşmanı değilim. Hümanist bir insan olarak hiçbir halkın düşmanı değilim. Dostlarımın arasında Musevi olanlarda var. Benim için o kişinin dini cibilliyeti hiç ilgilendirmiyor, adam olması önemli.)

Sonuç olarak;
TELETAŞ’ın özelleştirilerek pasifleştirilmesi sürecini ülkemizin başka kurumlarında da yaşandığını görüyorum.Haberleşmenin dinlenememesi için yazılımından donanımına kadar milli olarak geliştirilen cihaz ve sistemler kullanıması gerekmektedir.Milli girişimcilerin bu konudaki cesaretleri kırılarak Türkiye’nin 2o yıllık birikimi “sıfırlanmaya” çalışıldı. Bu bağlamda TSK nın aslında bir operasyona hedef altında olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

zayıfakım mühendisi