Önceki yazımda yabancı
menşeyli sayısal santrallerin tehlikelerinden bahsetmiştim. Bu yazıda büyük
ülkelerin kullandığı başka yöntemlerden bahsedeceğim.
Öncelikle sayısal santrallerin nasıl
dinlenebileceğini ortaya koymak istiyorum. Bu anlattıklarımı bizzat görme
fırsatı bulmuş birisi olarak ne kadar kolay olabileceğini ifade etmek isterim.
Basit bir örnek ile konuyu açacağım:
Sayısal santraller ve onlara bağlı
sayısal telefonlar ile dinleme oldukça basit ve etkili şekilde çalışmaktadır.
Santraller ve telefonlara üretici tarafından veya sistemin kodlamasını
çözebilen üçüncü şahıslar tarafından korsan kodlar yüklenmektedir. Bu aşamadan
sonra ofisde masada duran bir telefon dünyanın herhangi bir yerinden telefon
hattı üzerinden veya bir internet telefon sistemi (skype vb..) üzerinden
aranarak bir böcek haline getirilmektedir.
Sistem şöyle çalışıyor; santrale girilen
korsan kod ile telefon numarası çevirildikten sonra belirlenen bir kod
girilerek amaç gerçekleştirilmektedir. Örneğin: Hedef telefon numarası +90 212
111 11 11 olsun. Korsan kod ise #12345# (bu kod korsan tarafından belirlenerek santrle
kodlanmıştır.) olsun. Amerika gibi uzak bir konumda bulunan kötü niyetli korsan
Skypedan +90 212 111 11 11 #**999999#** numaralarını çevirerek hedef telefonu
hiç çaldırmadan, yani ofisdeki kimseye hissettirmeden, telefonun mikrofonunu
açabilir ve ofisdeki sesi Amerikadaki arayan kişiye dinletebilir. Sistem bu
kadar kolay çalışmaktadır. Bu durum sayısal santraller ile yapılabilecek
en basit uygulamadır. Bunlar gibi daha pek çok istihbari çalışma
yapılabilmektedir.
Network Güvenlik Sistemleri
Aynı sayısal santraller ve baz
istasyonlarında olduğu gibi kuruluşlarının kullandığı network güvenlik sistem
ve cihazlarında koşan yazılımlarda bulunabilecek backdoor’lar ile çok
rahatlıkla hedef kuruluşlar dinlenebilir. Bu konuda özellikle kamuda nerede ise
yook pahasına satılan network güvenlik sistemlerinin mercek altına alınması
gerekiyor. Özellikle de, İçişleri, EGM, MİT, Başbakanlık, Jandarma, Nüfus
idaresi, Dışişleri gibi kurumlar. Kamunun satınalma birimleri konuya
sadece fiyat gibi parametrelerle bakmaktadır. Bu konuda dünya çapında şaibeli
firmalar bile rahatlıkla ülkemizde iş alabilmektedir. Örneğin Crypto AG adlı
İsviçre kökenli firmanın İran’a sattığı cihazlarda NSA ve BND adına backdoor
bıraktığı ve yıllarca bu şekilde İran’ın dinlendiğine dair ciddi yazılar
olmasına devlet kurumlarında yaygın kullanıma sahiptir. Firmalar pazarlıklarda
örneğin 100 bin dolarlık ürünleri 5 bin dolar gibi komik fiyatlara
satabilmektedir. Devlet kurumlarının satın almacıları aldıkları hediyeler ve bu
indirimler karşısında ne kadar mutlu olsalar azdır! Oysa arkadalarnda
devletlerin istihbarat birimleri olan bu firmalar böylesi kolay bir dinleme
operasyonu için değil para almak üstüne para verseler değer!
Pasif GSM dinleme cihazları: GSM ‘de kullanılan A5 algoritması bugün kırılmıştır.
Birkaç milyon dolar değerindeki Pasif GSM dinleme sistemleri ile bir laptop ve
anten aparatları yardımı ile 80 km yarı çapındaki bir alandaki GSM haberleşmesi
trafiği çok rahatlıkla dinlenebilir. Hedef numaralar biliniyorsa işlem süresi
daha da kısalabilir. Ankara gibi bir kentte bir otel odasından dahi GSM ile
yapılan haberleşme kaydedilebilir.
Fiber Optik haberleşme alt yapısı:
Haberleşmenin önemli bir kısmını taşıyan fiber kablolar bugün
dinlenebilmektedir. Nitekim Amerika’nın okyanus altından geçen büyük fiber
kabloları derin denizaltı operasyonu ile dinlediğine dair bilgiler internette
gezmektedir. Ancak Almanya’nın elindeki imkanlar nedeni ile Türkiye için buna
gerek bile duymadığını söyleyebiliriz.
İnternet Aktarım Merkezleri: İnternet aktarım merkezleri Türkiye’de değildir.
Dünyanın en önemli internet aktarım merkezi Almanya-Frankfurt’tadır. Internet
aktarım merkezinden suyun başını tutarak çok rahatlıkla internet veri trafiği
dinlenebilir. Bu şu demektir, biz Bodrum’dan İstanbul’a dahi mail atarken, mail
paketimiz büyük ölçüde Frankfurt’a uğrayıp İstanbul’a gelecektir. Bilmem ne
demek istediğimi anlatabildim mi?
SİZ MERKEL’İN TAYYİP KARŞISINDA RAHAT VE
ÜSTÜN TAVIRLARININ SEBEBİNİN NE OLDUĞUNU ZANNEDİYORSUNUZ? ARTIK NE MALZEME
VERDİ İSE?
zayıfakım mühendisi
Yabancı
ülkelerin bizi dinlediği haberleri ortaya çıktığında uçan kuşa bile laf
saydırmayı marifet sayan kişinin öyle okkalı laflar edeceğini düşünmüş merakla
beklemiştim. Oysa zayıf insanlara efelenen debelenen adam sus pustu. Adamların
elinde artık nasıl bilgiler varsa, mahalenin kabadayısı süt dökmü kediye döndü.
Eski bir Telekom emekçisi olarak birkaç yazı ile bu dinleme konusunu
irdeleyerek halkımızı aydınlatmayı amaçlıyorum:
Ülkemiz haberleşme
alt yapısında kullanılan Sayısal Santraller ve Baz istasyonlarının hemen
hemen tamamı yabancı menşe’li olup, cihazlarda koşan yazılımlarda
backdoor bırakılarak dünyanın her hangi bir yerinden o ülke de ki haberleşme
rahatlıkla izlenebilmektedir. Hatta bunu en sık başvurulan bir metot olduğunu
söyleyebiliriz.
Geniş çaplı bir
dinleme operasyonunda ilk şüphelenilecek nokta Telekom ve GSM
haberleşmesinin alt yapısını yapan firmalardır. Hangi ülkelerin cihazları
kullanıldığına baktığımızda Alman - Siemens, İsveç - Ericsson, USA -
Motorola, Çin - ZTE ve Huawei, Nokia – Finlandiya, Fransa – Alcatel
gibi firmaların cihazları alt yapılara hakimdir. Alman Siemens’in
ağırlığı çok fazladır. Son yıllarda Çin’liler de agresif olarak piyasaya
girmektedir. Huawei çok düşük fiyatlar pahasına ihaleleri almaktadır. Kar
hedefi gütmediği açıktır.
Bu şirketler
ihaleleri çok düşük fiyat vererek alıyorlar. Çünkü bu bedel dinlemek için
harcanacak Alman ortaklı şirketlerin ürünleri kullanılmaktadır. Bu
ürünlerdeki arka kapılar ile dinleme yapılmaktadır. Siemens’in sayısal
santrallerine uzaktan bağlanarak her türlü trafiği dinleyebildiğini herkes
bilir. Bedelden çok daha düşük.
Yıllarca Telekom alt yapısında kullanılan
ürünlerin milli muadillerini çıkarma girişimleri hep ayak oyunlarıyla
engellenmeye çalışıldı. Örneğin TELETAŞ milli santraller geliştiren bir şirket
iken Fransız ALCATEL tarafından satın alınarak ustaca pasifize edildi.
Kıbrıs
ambargosunun gölgesinde kurulan Teletaş, haberleşmenin ivme kazandığı yıllarda
oluşan ihtiyaçları milli imkanlarla karşılamaya çalışıyordu ve bu konuda AR-GE
ye büyük kaynaklar ayırıyor, çok sayıda araştırmacı personel istihdam ediyordu.
Ancak birdenbire hiç beklenmedik bir şey oldu: Telekomünikasyon sektöründe
teknoloji üreten, belirli alanlarda dünya pazarlarında rekabet potansiyeline
sahip olduğunu gösteren ve kâr eden bu kurumun, ne olduysa, özelleştirilmesine
karar verildi!
Konuya yakın
kişilerin çok da gizli olmayan duyumlarına göre Avrupa Birliği’nin şartlarından
birisi TELETAŞ’ın özelleştrilmesi idi.
Çağımıza adını
veren bilişim sektöründe söz sahibi olabilecek bir ulusal kurum, Toplu Konut ve
Kamu Ortaklığı İdaresi’nin özelleştirme uygulamasında halka arzın ilk örneği
olarak satışa çıkarıldı. Ancak, TELETAŞ’ın hisseleri halkın mı oldu
sanıyorsunuz, ne gezer… TELETAŞ’ın küçük hissedarı olan yabancı ortak ALCATEL
bütün hisseleri topladı. TELETAŞ hisseleri halka açılırken, gerektiğinde
devleti söz sahibi kılacak bir “altın hisse” muhafaza edilmişti. Ne var ki, çok
geçmeden bu altın hisse de ALCATEL’e devredildi. Türkiye’de bugün 14-65
yaş arasındaki insanlarımızın her üçünden ikisi, cep telefonu kullanmaktadır.
Elbette bunun bir bedeli var. Bunun bedeli ülkemizden çıkan yaklaşık 3 milyar
dolardır. Eğer üçüncü kuşak mobil haberleşme teknolojisini getirecek olursak,
bir o kadar daha yatırım yapmamız gerekecektir. Ne yazık ki, bu sistemlerde
kullanılan cihaz ve malzemenin neredeyse tamamı ithal edilmektedir. Eğer
TELETAŞ yaşasaydı, yaşatılsaydı; Türkiye olarak, telekomünikasyon alanında
kendi teknolojimizi üretebilecek ve belki de bugün yabancılardan aldığımız pek
çok teknolojiyi ihraç edebilecektik / [Ulus-ötesi şirketlerin bu yönleri hakkında geniş
bir analiz için bkz: E. Manisalı, Dünyada ve Türkiye’de Büyük Sermaye, Derin
Yayınları, İst., 2002, cd].
Aynı şekilde Türk
Telekom’un özelleştirilmesin de sorunlu ve sakat bir yaklaşım sergilenmiştir.
Ülke için son derece stratejik öneme sahip bir kurum, OGER TELECOM gibi
son derece şaibeli bir geçmişi olan Lübnanlı Refik Hariri’nin firmasına
satılmıştır. Değerinin çok altında satılmasının dışında aslında kritik bir kurum
yabancılara satılmıştır. Hariri’nin arkasında İngiliz MI-6 ve İsrail MOSSAD
olduğuna dair ciddi şaibeler vardır. OGER TELECOM yönetiminde Türk Telekom’un
yaptığı alt yapı ihalelerine de bu anlamda bakmak gerektiği açıktır. Telekomun
özelleştirilerek bir Yahudi menşeyli firmaya satılması da elbette tesadüf
değildi. Hem de elindeki fiber optik kabloların değerinden bile daha ucuza…
Hükümet her gün
İsrail’ siyasi olarak diline dolarken ülkenin en stratejik kurumlarından
birisinin İsrail ile ilişkileri olan bir şirkete satması da ayrı bir bahis
konusudur.
(Not: İsrail düşmanı değilim. Hümanist bir
insan olarak hiçbir halkın düşmanı değilim. Dostlarımın arasında Musevi
olanlarda var. Benim için o kişinin dini cibilliyeti hiç ilgilendirmiyor, adam
olması önemli.)
Sonuç olarak;
TELETAŞ’ın
özelleştirilerek pasifleştirilmesi sürecini ülkemizin başka kurumlarında da
yaşandığını görüyorum.Haberleşmenin dinlenememesi için yazılımından donanımına
kadar milli olarak geliştirilen cihaz ve sistemler kullanıması
gerekmektedir.Milli girişimcilerin bu konudaki cesaretleri kırılarak
Türkiye’nin 2o yıllık birikimi “sıfırlanmaya” çalışıldı. Bu bağlamda TSK nın
aslında bir operasyona hedef altında olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
zayıfakım
mühendisi